2 Kasım 2010 Salı

Francesca ve Paolo

Dante İtalyan edebiyatının en meşhur epik şiiri ve dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olan “İlahi Komedya”sının Cehennem bölümünde bahseder onlardan: Francesca da Rimini ve Paolo Malatesta.

Yıllardır savaşmaktadır  Ravenna ile Rimini ve sonunda bu kanı aracılar vasıtası ile yapılan bir barış durduracaktır. Ancak kesinliğe kavuşturmak şattır bu barışı ve bunun için tek yol bulunmuştur;  iki şehrin lordlarının çocuklarını evlendirmek.  Böylece hiç gönlü olmasa da evlendirilmiştir Francesca, Rimini Lordu’nun oğlu Gianciotto’yla. Bugün Granara’da bulunan şatoya gelin gittiğinde tanıştırılacaktır Paolo ile kocasının kardeşi olarak ve birlikte okuyacakları bir kitaptan ve bu kitap yüzünden yaşamlarının son bulup, isimlerinin ise daimi kalacağından habersizdir o anda. Bu kitaptan birlikte okudukları şiirler yavaş yavaş aşık edecektir iki genci ve bu gizli aşk neden olacaktır ölümlerine. Gianciotto şahit olduğunda aşklarına öldürecektir karısını ve kardeşini oracıkta.

Zamanında çok büyük bir skandal olmuştur tabiî ki iki büyük hanedanın yaşadığı bu olay, onlarla aynı yüzyılda yaşamış olan Dante’nin eserine kahraman olduklarında da efsane olmuştur isimleri ve Çaykovski’den Rodin’e her alanda başyapıtlara konu olmaya devam edeceklerdir artık.

Evet işte bu olayın geçtiği yere gittim pazartesi günü.  Yaklaşık 700 yüzyıl sonra orada, o insanlarla aynı mekânda, aynı eşyaların yanında olmanın verdiği değişik hissiyatın yanında gördüğüm gotik dönem freskolar ve ahşap üstü resimlerin heyecanını paylaşmak isterdim sizlerle. Ancak yasak olduğu için fotoğraf bile çekemedim içeriden. İç mekan görselleri Gradara’nın resmi sitesi  http://www.gradara.org/  dan aldım.

BeNcE ölüme bile eğer çok büyük bir aşk neden oluyorsa sonunda ölümsüzlük mutlaka oluyor










Francesca'nın odası
 http://www.gradara.org/foto-gallery/?album=1&gallery=3 

 Bundan Sonrası Benim Çektiklerim





























30 Ekim 2010 Cumartesi

Çok Huzurlu San Marino Cumhuriyeti

“Geçmişe mazi derler” lafına göre, geçmiş geçmiştir artık bir nevi önemsizdir. Ama hiç de öyle değildir aslında, çünkü orada öylece durmaktadır geçmiş, her zaman da duracaktır. Bazen hayattan bir doku, bazen de bir kokuyla gelecektir günümüze. Her şeyden önemlisi geçmişin günümüzdeki yansıması değil miyiz biz de? Tüm davranışlarımız, beğenilerimiz, korkularımız yavaş yavaş oluşmadı mı geçmişimizle, geçmişimizi paylaşan dostlarımızla. Hal böyle olunca yeni şeyler karşısında duyulan heyecanlar da geçmişi paylaşanlarla paylaşılınca anlam kazanıyor. Bu yüzden oluşturdum bu bloğu. Her küçük detayın bana bir arkadaşımı hatırlatması, keşke birlikte görseydik demem bunu getirdi aklıma, her ne kadar anı birlikte yaşayamasak da…
Penceremden duyduğum onlarca değişik kuş sesi ve kahve kokusu Şeyda’yı, şu sevimli vitrin camları Şule’yi ve Billur’u, İtalyanca kitabımdaki çocuk yüzü Duru’yu, yer karolarının dokusu ve pazardan aldığım mandalinalar Yeşim’i, mermerin kumaş gibi dökülüşü ve daha birçok şey Arzu’yu, Beautiful (çikolatalı bir içki) Ayşecan’ı, şık aksesuarlar Mine'yi, şu tiftik şalım ve sabunumun kokusu annemi… derken Kadından Kentler’e Urbino’yu da ekledim ben. Hiç mi erkek arkadaşlarımı hatırlamıyorum? Evet, itiraf ediyorum ki kızlar ağır basmakta ama proşuttu yiyip Mehmet’i anmamak, şu nefis pizzaları Çağlar’la yeseydik dememek, her ne kadar artık rakı içse de kırmızı şarapla, Üstünipek’in delizia harhal bardağını hatırlayıp gülümsememek yada şu mimari dokuyu Kemal’le izlemek istememek imkansız. Daha kimler kimler kimler var yanımda olsun istediğim ama tabi mümkün değil. O zaman;  zaman buldukça paylaşacağım buradan gördüklerimi ve buradaki hayatımı ve BeNcE buraların nasıl olduğunu.

  Çok Huzurlu San Marino Cumhuriyeti

Dün Hollweey dolayısıyla bir coşku yanşanıyordu İtalya’da. İnsanlar cadılar bayramı partisi kostümlerini hazırlamakta, evlerinin balkonlarından oydukları balkabaklarının kandil ışığı sızmakta idi. Öğrencilerin çoğu bugünü ailesi ile kutlamak için ayrılmıştı Urbino’dan ve bunlardan biri de benim ev arkadaşım Carmeni'di. Carmen’in ısrarlı davetlerine rağmen, ta Nopoli’ye kadar gitmek istemedim şuanda. Ancak benim de kendime derhal bir plan yapmam gerekiyordu  ki; herkesin ailesi ile geçirdiği şu günde buralarda mahsun bir şekilde kalmayım. Veee böyle çıktı San Marino’ya gitme fikri. Ben çok zevk aldım, öyle zevk aldım ki; ben ve beraberimdeki iki arkadaşım son otobüsü kaçıracak kadar kendimizi kaybetmişiz orada. Urbino’ya mesafesi bir saat olan San Marino’dan dönüşümüz dört saati buldu. Rimini’ye son otobüsü yakaladık, Rimini’den trenle Pesaro’ya, Pesaro’dan da Urbino’ya geldiğimizde, güzel bir gezinin eksik kalan macera kısmını da tamamlamış olduk. Maceraydı çünkü her bir aracın son seferine ucu ucun yetişebiliyorduk ve yanımda pasaportum, kimliğim, hiçbir şeyim yoktu, bir otelde falan kalmak zorunda olsak. Neyse güzel bir gündü.
Apenin Dağları'nın küçük bir tepesinde yer alan San Marino; Avrupa'nın beş mikrodevletinden biri, yani İtalya içinde ayrı bir cumhuriyet. Araçların plakaları falan değişik. İtalyanca Serenissima Repubblica di San Marino, Çok Huzurlu San Marino Cumhuriyeti anlamına geliyor. Burası dünyanın en eski ülkerinden biri, Roma İmparatorluğu  Diocletianus'un Hıristiyanlara işkence etmesi üzerine 3 Eylül 301 tarihinde Dalmaçyalı Hıristiyan bir taş ustası olan Marinus tarafından kurulmuş. Tarihi boyunca genel olarak barış içinde yaşamış olan ülke, 1503 yılında bir süre Cesare Borgia ve 1739'de de XII. Clemens'in emriyle bir süre Papalık ordusu tarafından işgal edilmiş. 1815 yılında toplanan Viyana Kongresi, San Marino'yu bir devlet olarak tanımaya devam etmiş ve  San Marino Giuseppe Garibaldi'nin çabalarıyla gerçekleşen İtalya'nın Birleşmesine katılmamış. Yakın tarihte, 1944 yılında önce Nazi Almanyası sonra da Müttefikler tarafından işgal edilmiş, II. Dünya Savaşı'ndan sonra 1945-1957 yılları arasında Komünist Parti ile Sosyalist Parti tarafından kurulan bir koalisyon hükümeti tarafından yönetilmiş. Böylece Batı Avrupa'da Komünistler tarafından yönetilen ilk ülke olma niteliğini kazanmış. Yaklaşık 30.000 kişilik ülke nüfusunun 1.000 kadarı yabancıdır ve yabancıların büyük kısmını İtalyanlar oluşturur. Yaklaşık 5.000 kadar San Marinolu da yurtdışında, özellikle de İtalya'da yaşıyor. San Marino'da konuşulan dil İtalyancanın Emilia-Romagna lehçesi. Halkın çoğu Roma Katolik Kilisesi'ne bağlı ve  Adriyatik Denizi kıyısından 20 kilometre batıda bulunan ülkenin tek komşusu dört yanını çevreleyen İtalya Cumhuriyeti. Başkenti Monte Titano üzerindeki San Marino şehridir. Ülke, Avrupa'da Vatikan ve Monako'dan sonra en küçük ülke olma özelliği taşıyor. En büyük geçim kaynalkarı truzim, ardından şarap ve peynir üretimi geliyor. Ayrıca San Marino'nun Üç Kulesi'nde üretilen çikolatalı kekler  oldukça ünlü imiş. (Denedim haklılar bu ünü kazanmakta ve Pikaçucum sen de olsaydın keşke diye düşündüm o sırada, aradığın kek kalıplarına orada da baktım ama bulamadım) Para birimi olarak Euro kullanılıyor olsalar da ülke Avrupa Birliği üyesi değil. San Marino'nun bastırdığı pullar pul koleksiyoncuları tarafından rağbet görmekte. En ilginci ülke resmi kayıtlara göre Türkiye ile hala savaş halinde görülmekte. Çünkü I. Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri arasında yer alan ülke, İttifak Devletlerine savaş ilan etmiş ve savaş bitiminde Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman tüm ülkeler ile anlaşma yapılmış olmasına rağmen San Marino ile anlaşma yapmamış.  Vee ne olur ne olmaz diye pek Türk gibi görünmeyerekten dolştığım bu ülkenin sizle paylaşmak istediğim görüntüleri… 



































Bu da o günün bize sürprizi idi..